30 Mayıs 2012 Çarşamba

modals

zamanları verdikten sonra modals konularını ekledim.



Must - have toMUST

Must” bir şeyin yada bir durumun “çok gerekli yada zorunlu” olması anlamındadır ve bu gerekliliği ya da zorunluluğu yerine getirmekten başka çaremiz yoktur. Günlük yazı ve konuşma dilinde “HAVE TO” dan daha az sıklıkla kullanılır. 

Bu genel açıklamadan sonra konuyla ilgili örneklere bakalım: 
1- Necessity and strong orders or advice (Gereklilik ya da zorunluluk):

- Everybody in a family must work.

- Ailede herkes çalışmalıdır. (Ailede herkes çalışmak zorundadır) 


We must save up some money for the future.

- Gelecek için biraz para biriktirmeliyiz. (Gelecek için biraz para biriktirmek zorundadır)
2- Obligation referring to present or future (Mecburiyet): 

- We must stop when the light is red.

- Trafik ışığı kırmızı yandığında durmalıyız


- You must pay our debt immediately.

- Borcunu hemen ödemek zorundasın / ödemelisin.

3- To learn the wishes or intentions of the man we are talking to

(Birisinin niyetini ya da isteğini öğrenmek için kullanılır):


- Must I open the windows?

- Pencereleri açmak zorunda mıyım?

- Why must you see him?

- Onu niçin görmen gerekiyor?

4- Prohibition and command with mustn’t. 

(Yasaklama ya da direktif verme):


- You must not smoke on a bus.

- Otobüste sigara içmemelisiniz / sigara içmek yasak.

5- Deduction, logical conclusion (durumdan mantıksal sonuç çıkarma):

A: Nancy is yawning. (Nancy esniyor.)

B: She must be sleepy. (Uykusu gelmiş olmalı.)

Logical conclusion:

C: Amy plays tennis everyday. She must like to play tennis.

Amy her gün tenis oynuyor. O tenisten hoşlanıyor olmalı.
Necessity

D: If you want to get into the movie theatre, you must buy a ticket.

Eğer tiyatroya girmek istiyorsan bilet almalısın.


must”ın, “C” cümlesinde olduğu gibi mantıksal bir sonuç çıkarma ve “D” cümlesinde olduğu gibi bir gereklilik ifade ettiğine dikkat ediniz.
Negative logical conclusion:

E: Eric ate everything on his plate except the pickle. He must not like pickles.

Eric, turşudan başka tabağındaki her şeyi yedi. O turşudan hoşlanmıyor olmalı


Prohibition

F: There are sharks in the ocean near our hotel. We must not go there.

Bizim otelin yakınında okyanusta köpek balıkları var. Oraya gitmemeliyiz.


Must not”; “E” cümlesinde olduğu gibi olumsuz mantıksal sonuç çıkarma ve, “F” cümlesinde olduğu gibi bir yasaklama ifade ettiğine dikkat edin.

6- In indirect speech (Dolaylı anlatım): 

- He said we must stop when the light is red.

- Kırmızı ışık yandığında durmamız gerektiğini söyledi.

7- Expresses strong possibility/thought about the past with 

must have + past participle (Kuvvetli ihtimal ya da düşünce):


The man is not breathing, he must have died.

- Adam nefes almıyor, ölmüş olmalı olsa gerek.
HAVE TO
Have to, have got to, ve must temelde aynı anlama sahiptirler. Bu modal’lar zorunluluk, gereklilik, ve zaruret ifade ederler.

“I have a very important test tomorrow. So, I have (got) to (must) study tonight”,
örneğinde olduğu gibi.

“Have to” günlük yazı ve konuşma dilinde “must” dan daha sık kullanılır. “Have got to” genellikle, sadece resmi olmayan yazı ve konuşma dilinde kullanılır.

Günlük konuşulan İngilizcede “have to” ( “hafta” ) , “has to” ( “hasta”) , ve “have got to” (“gotta”) şeklinde telaffuz edilirler.

- I have to ( “hafta”) go downtown today.

- Rita has to (“hasta”) go to the bank.

- I have got to (“gotta”) study tonight.

Have to”, “have got to”, ve “must” (zorunluluk bildirdiği durumlarda)’ın past formu “had to” dur.

“I had to study last night” örneğinde olduğu gibi.

Have to” ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra genel örneklere geçebiliriz:
1
- Generaly expresses inescapable outside obligations (something that  somebody wants to do, or a law, etc.):

- I have to do my military service at once.

- Askerliğimi hemen yapmak zoundayım/mecburiyetindeyim.

- A passencer has to buy a ticket on the bus.

- Yolcunun otobüste bilet alması şarttır ( mecburidir.)

- He doesn’t have to do his military service at once.

- Askerliğini hemen yapması gerekmiyor.

- I had to do my military service at once.

- Askerliğimi hemen yapmam gerekiyordu/yapmak zorunda idim.


Örneklerde görüldüğü gibi have to her tense’de ve genellikle başkalarından, kanunlardan, geleneklerimizden gelen ve yapmaktan kaçınamayacağımız bir işi yapmak için kullanılır. Mustile aynı anlamdadır. Past, future ve conditional durumlarda must yerine kullanılır.

Simple present ve simple past tense ’de soru ve olumsuz biçimleri uygunluğuna göre do, does ya da did ile yapılır. 
Örneğin:


- I (you, we, and they) have to do it.

- I (you, we, and they) don’t have to do it.

- Do I (you, we, and they) have to do it?

- He/she has to do it.

- He/she doesn’t have to do it.
- Does he/she have to do it?

- I (you, he, etc.) had to do it.

- I (you, he, etc.) didn’t have to do it.

- Did I (you, he, etc.) have to do it?

2- Expresses absence of necessity referring to the past with  didn’t have to
:

- I didn’t have to go to the barber to have a shave because I had an electric razor.

- Traş olmak için berbere gitmeme gerek yoktu, çünkü traş makinem vardı.
3
- Lack of necessity

- You don’t have to go there if you don’t want to.

- Eğer istemiyorsan oraya gitmek zorunda değilsin.

- I finished all of my homework this afternoon. So I don’t have  to study tonight.

- Bu öğleden sonra bütün ev ödevlerimi bitirdim.Bundan dolayı bu akşam ders çalışmak zorunda değilim.

- Tomorrow is a holiday. Therefore Mary doesn’t have to go to class.

- Yarın tatil.Mary. Bu yüzden Mary okula gitmek zorunda değil.

Don’t/doesn’t have to” herhangi bir şeyin ihtiyacının yada zorunluluğunun olmaması fikrini ifade eder.
must, have to ve have got to: Yaşanan anda (Present) geçerli olan zorunluluk yada gereklilik içeren eylemlerin anlatımında kullanılırlar.Must, have to ve have got to üçü de zorunluluk yada bir eylemin gerekliliğini anlatmaya yararlar..

Present tense yapısı içinde bazen birbirlerinin yerine kullanılabilirler ama must konuşmacının kendinden kaynaklanan ( şahsen yani dışarıdan gelmeyen) bir zorunluluk yada gereklilik ifade eder. Have to ve have got to konuşmacıdan başka birisinin yada dışardan bir sebepten dolayı eylemin gerekli yada zorunlu olduğunu gösterir.

  SHALL
 1- Forming the future tense: (Gelecek zamanı ifade ederken “I” ve “we” den sonra)

-
 I shall visit my teacher tomorrow.

-
 Yarın öğretmenimi ziyaret edeceğim.

-
 We shall play basketball in the afternoon.

-
Öğleden sonra basketbol oynayacağız.
Not: Amerikan İngilizcesinde “I” ve “we” den sonra kullanılırdı fakat bugünün İngilizcesinde SHALL yerine WILL kullanılır.

2
- Suggestions or polite requests: (Kibar bir şekilde öneri yapma ya da istekte bulunma)

-
 Shall I open the window?

-
 Pencereleri açayım mı? 

-
 Shall I make you some coffee?

-
 Sana biraz kahve yapayım mı?
3- Commands and military orders: (Emir kipi) 

-
 You shall guard the gate.

-
 Sen kapıyı koruyacaksın.

4
- Strong determination: (Kararlılık ifade ederken)

-
 I shall not do it even if you force me.

-
 Sen beni zorlasan bile onu yapmayacağım.

-
 I shall definitely finish it today.

-
 Onu bugün kesinlikle bitireceğim.

5
- Threats: (Tehdit ifadeleri) 

-
 If you are late for school again, you shall be punished.

-
 Bir daha okula geç kalırsan cezalandırılacaksın.

6
- Promises: (Söz verme ya da vaat etme)

-
 You shall get extra money if you work overtime.

-
 Normal iş süresinden fazla çalışırsanız ek ücret alacaksınız

SHOULD

1- An escapable obligation or a duty: Zorunluluklarda

- You should do your homework in time.

- Ev ödevini zamanında yapmalısın.

2- Strong possibility, a logical deduction for present or future: olması muhtemel olaylarda


- She has attended an English course. She should be good at English now.

- İngilizce kursuna devam etti. şimdi İngilizcesinin iyi olması gerekir.

3- An action that will be of advantage to the doer: yaparsan senin için iyi olur

- She should take some notes during the lesson.

- Derste bazı notlar almalısın/not alman iyi olur.

4- In questions with ‘ I ’ and ‘ We ’ asking for agreement or advice: ricalarda 


- It is very hot. Should I open the windows?

- Hava çok sıcak.pencereleri açayım mı?

5- Expresses an unfulfilled expectation or obligation with  yapmalıydı fakat yapmadı ,past tense

should have + past participle:

- He should have come to the meeting. (But he didn’t)

- Toplantıya gelmesi gerekirdi/gelmeliydi. ( Fakat gelmedi )

- You shouldn’t have believed him. (But you believed)

- Ona inanmamalıydın. (Fakat inandın)

6- Description: Should + see-hear-tastehoşuna gidecek yapmalısın

- You should see his eyes. They are your favorite color.

- Onun gözlerine bakmalısın. Senin en sevdiğin göz rengi.

- You should see their wedding rings. They are beautiful.

- Onların nikâh yüzüklerine bakmalısın. Çok güzeller.



OUGHT TO 
1- Obligation, duty, and advice (Mecburiyet, yükümlülük ve nasihat):


- You ought to eat less if you want to keep fit.

- Formunu korumak istiyorsan daha az yemelisin.

- You oughtn’t to eat so much if you want to keep fit.

- Formunu korumak istiyorsan fazla yememelisin.

- Your marks are poor, you ought to study harder.

- Notların zayıf, daha sıkı çalışmalısın/çalışsan iyi olur.

2- Probability or possibility (Olasılık):


- He got a good mark in the exam. He ought to be happy.

- Sınavda iyi not aldı.Mutlu olmalı/herhalde mutludur.
3Expresses a duty which hasn’t been done or fulfilled expectation with ought to have + past participle  (Yapılması gereken fakat yapılmayan bir yükümlülük)


- Your marks are very poor. You ought to have studied harder.

- Notların çok zayıf, daha çok çalışmalıydın/daha çok çalışman gerekirdi (ama çalışmamışsın.)

- You oughtn’t to have neglected your lessons.

- Derslerini ihmal etmemeliydin.

 Örneklerde görüldüğü gibi “ought to have + past participle” geçmişle ilgili bir ödevin yapılmadığını; olumsuz şekliyle de yapılan hatayı belirtilir.

USED TO
Use” kelimesi tek başına “kullanmak” anlamına geldiği halde “used to + V1” kalıbıyla kullanıldığında geçmişte yapılan fakat artık yapılmayan alışkanlıkları, tekrarlanan eylemleri, durumları ya da şu anda yapmaya alıştığımız davranışlar ifade eder. Olay geçmişte meydana geldiği için “use” kelimesinin past (geçmiş) hali olan “used” kullanılır.
1- Geçmiş zamandaki bir alışkanlık ya da tekrarlanan eylemler
:

I used to cry very much when I was a child. (Now I don’t)
Çocukken çok ağlardım (artık ağlamıyorum).
He used to work hard when he was a student.
Öğrenci iken çok çalışırdı.
People used to help each other twenty-thirty years ago.
Yirmi-otuz yıl önce insanlar birbirlerine yardım ederlerdi.
When I was a student, I used to take notes during the lesson.
Ben öğrenci iken derste not tutardım. 
I used to ride a bike when I was five. 
 Ben 5 yaşındayken bisiklete binerdim.
His father used to work in İzmir but now he works in Istanbul.
 Onun babası eskiden İzmir de çalışırdı fakat şimdi İstanbul da çalışıyor.

They used to watch cartoons.
 Onlar eskiden çizgi film izlerdi.

Fifteen years ago students used to go to library to study their lessons.
 15 yıl önce öğrenciler ders çalışmak için kütüphaneye giderdi.
Örneklerde görüldüğü gibi geçmişte alışkanlıkları ya da tekrar edilen bir işi anlatmak için “used to” kullanılır
.
2- Geçmişte var olan bir durum:


Ten years ago there used to be a lot of fish in the rivers. (But now there isn’t anymore)
On yıl önce nehirlerde çok balık vardı (artık yok).
There used to be a piece of land in the place of the Aegean Sea long ago.
Çok eskiden Ege Denizinin yerinde bir kara parçası vardı.
Örnekte görüldüğü gibi geçmişteki hal ve durumları anlatmak için de “ 
there used to” kullanılır.
3. Şu anda yapmaya alıştığımız davranışlar:
I am used to hot weather.
Sıcak bir ortamda yaşamaya alışkınım.

I am not used to the cold weather, but I will get used to the cold weather in Erzurum.
Soğuk ortamda yaşamaya alışkın değilim fakat Erzurum’da alışacağım.
Örnekte görüldüğü gibi şu andaki alışkanlarımızı ifade ederken “
be used to” kullanılır. “be” nin present halde kullanıldığına dikkat ediniz.
Olumsuz cümleler:
Olay geçmişte meydana geldiği için olumsuz yapmak için “did” yardımcı fiili kullanılır. “did” yardımcı fiili kullanıldığı içinde “used” fiilindeki (ed) eki kaldırılır.

When I was a child I didn’t use to behave naughtily.

Ben çocukken yaramazlık yapmazdım.
There didn’t use to be any tree on this hill.
Bu tepede hiç ağaç yoktu.
There didn’t use to be any computer thirty years ago.

Fifteen years ago students didn’t use to go to internet cafe to study their lessons.

There didn’t use to be any traffic problem in Istanbul twenty years ago.

He didn’t use to smoke last year.
Geçen yıl sigara içmiyordu.
There didn’t use to be any bedsteads in my village when I became a primary school teacher, but now there is one or two bedsteads in every house.
İlkokul öğretmeni olduğumda köyümde hiç karyola yoktu, fakat şimdi her evde bir iki karyola var.
Soru cümleleri:
Olay geçmişte meydana geldiğinden soru cümlesi yapmak için “did” yardımcı fiili cümlede özneden önce kullanılır. “did” yardımcı fiili kullanıldığı içinde “used” fiilindeki (ed) eki kaldırılır.

Did you use to go to the cinema?
Sinemaya gider miydiniz?
Did there use to be a theatre here?
Burada bir tiyatro var mıydı?
Did you use to smoke last year?

Geçen yıl sigara içiyor muydun?

HAD BETTER

HAD” genellikle have ‘in past formu’ dur. Fakat “had better” ifadesinde “had” bir idiom (deyim)’ in bir parçasıdır, “have”in past’ı değildir ve manası da “present” ya da “future” dur. Yani "şu anı" ya da "geleceği" ifade eder.
Kötü sonuç yada tehdit uyarısı ,öğüt verirken kullanılır.
Örnek: You had better be on time or we will leave without you.Geçmiş halde kullanılmaz."Had" kendinden önce gelen özne ile birleşebilir ve‘d (I’d, you’d, etc.) şeklinde yazılır. 

1- Expresses advice and warning (Uyarı ya da öğüt bildirir)
Ahad better“ bir işin yapılmasının iyi olacağını kuvvetli bir uyarı ya da öneri olarak belirtmek için kullanılır.
- You had better work harder, or you will fail.

- Daha çok çalışsan iyi olur, yoksa sınıfta kalırsın.

B. Olumsuz şeklinde “not” sözcüğünün “better” kelimesinden sonra kullanılır.
- You had better not go now.

- Şimdi gitmesen iyi olur.

CSoru şeklinde sadece “had” başta söylenir.

- Had we better let him know?

- Ona haber versek iyi olur mu?

Yes, we had better. (Kısa yanıtta “had beter” tekrarlanır)

DDeğil mi? (Question tag) sorusuna yalnızca “had” kullanılır.
- I had better phone him, hadn’t I?

- Onu telefonla arasam iyi olur, değil mi? 

2Expresses past time or past in the future with “had better have + past participle”
- You had better have got ready by the time I come back OR you had better be ready when I come back.

Ben geldiğimde hazırlanmış olursan iyi olur.




  CAN 
"
Can" şu andaki ya da gelecekteki yeteneği ya da kapasiteyi; izin ya da olabilirliği ifade etmek için kullanılır. Negatif şekli "can’t", "can not", ya da "cannot" olarak yazılabilir ve eğer bir izin için kullanılmış ise reddetmek yani ‘ hayır ‘ anlamına gelir.

Şimdi 
CAN
 ile ilgili örneklerimizi görelim:

1- for ability (Yetenek, muktedir olma, yapabilme ifade eder):

- A strong man 
can 
lift heavy things.
- Güçlü bir insan ağır şeyleri kaldıra
bilir
.

- A: 
Can you swim? A: Yüzebiliyor musun
?
- B: Yes, I 
can. B: Evet, yüzebiliyorum
.

- A: I 
can
 ride a bike. A: Bisiklete kullanabiliyorum.
- B: I 
cannot
 ride a bike. B: Ben kullanamıyorum.

2- In asking for permission or giving permission (İzin isteme ya da izin verme, müsaade etme):

- You 
can
 take a break if you are tired.

— Yorulduysan dinlene
bilirsin
.


Can
 you help me a minute, please?

— Lütfen bir dakika bana yardım 
edebilir misin
?


Can
 I read your newspaper?

— Gazeteni okuya
bilir miyim
?

3- Present possibility (only in questions and negative statements) (Şu anı ifade eden olabilirlik):

- Somebody is coming. 
Can 
it be the postman?

— Biri geliyor. O postacı ola
bilir mi
?

4- Expresses past possibility wıth "
can have + past participle
" (Gerçmişteki olabilirlik):

- Jack 
cannot have robbed 
the bank yesterday, because he has been in prison for a long time.

—Dün bankayı Jack 
soymuş olamaz 
çünkü o uzun zamanda beri hapishanede yatıyor.

5- "
Cannot help 
"(idiomatic meaning) (Mecazi anlam):

- He 
cannot
 help smoking.

— Sigara içmekten 
kendini alamıyor/içmemek elinde değil
.

6- Disbelief (
can’t
) (İnanmama durumunda):

- You 
cannot
 mean that! You must be kidding.

— Bunu kastet
miş olamazsın
! Şaka yapıyor olmalısın.

7- Inappropriacy / inaccuracy (
can’t
) (uygun olmama, uygunsuzluk ifade ederken):

-You 
cannot
 wear that dress! It’s indecent.

- Bu elbiseyi giye
mezsin! O açık saçık.

COULD
"Could" geçmişteki bir yeteneği, kabiliyeti ifade etmek için kullanılır ve bu anlamda "Can" in Past formudur. Örnek:Our son could talk when he was two years old. 
Oğlumuz 2 yaşında iken konuşabiliyordu

Fakat sadece burada kullanılmaz, could aynı zamanda şu andaki ya da gelecekteki olabilirliği ifade etmek için ve kibarca “ bir şey için izin ya da yardım istemek” için kullanılır. Bu anlamda “can”den daha resmidir. Please (lütfen) kelimesi; 

Could I please borrow your pen? şeklinde özneden sonra ya da; 

Could I borrow your pen, please? şeklinde cümlenin sonunda gelebilir. 


Negatif şekli "couldn’t" ya da "could not"" şeklinde yazılabilir.

Could ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra örneklere geçebiliriz.

1- Ability in the past (Geçmişteki bir yeteneği ifade ederken):

- When he was young, he could work all day long.

- Gençliğinde gün boyu çalışabiliyordu


- When she was five, she could read and write

- Beş yaşında iken okuyup yazabiliyordu.
- I was ill, so I couldn’t go to school yesterday OR

- Hasta idim onun için dün okula gidemedim.


2- Present possibility (İhtimal ya da tahmin bildirirken):

- There is somebody in our car, he could be a thief.

- Arabamızın içinde biri var, o bir hırsız olabilir.


3- Ability in a conditional sentence (present-unreal) (Şart cümlelerinde): 


- You could learn English if you studied regularly.

- Düzenli çalışırsan İngilizce’yi öğrenebilirsin.


4- In polite requests, offers and asking for permission (İstek, öneri ya da izin ifadelerinde):



REQUEST (İstek):

- Could you help me, please?

- Lütfen bana yardım edebilir misiniz
OFFER (Öneri) :

- Could you be my guest?

- Misafirim olur musunuz?


PERMISSION (İzin):

- Could I read your newspaper?

- Gazetenizi okuyabilir miyim?


5SUGGESTION (Öneri):

- You could ask him to help you.

- Ondan sana yardım etmesini isteyebilirsin


6- In indierct speech (as the past of CAN) (Dolaylı anlatımda): 

DIRECT:

- She said, ’I can cook’.

-“Yemek yapabilirim” dedi.


INDIRECT:

- She said she could cook.

- Yemek yapabildiğini söyledi. 


7- Expresses unfulfilled possibility in the past with could have + past participle (Geçmişte değerlendirilmeyen bir yeterlilik):

- He could have been champion, but he wasn’t given a chance.

-Şampiyon olabilirdi fakat kendisine fırsat verilmedi



MAY
        “
May” şu andaki ya da gelecekteki olabilirliği ya da kibar bir şekilde izin istemeyi ifade etmek için kullanılır. İzin isteme konusunda can ‘ den daha resmidir. Dolayısıyla kurallı İngilizcede ve yazı dilinde izin “MAY” ile anlatılır. Might ile arasında anlam açısından çok fazla bir fark yoktur. Örneğin:

It may rain tomorrow” cümlesi ile;

It might rain tomorrow” cümlesi aynı anlama sahiptir.

Negative şekilleri “
may not” ve “might not” şeklinde yapılır ve istenen izni reddetmek yani ‘ hayır ‘ anlamına gelir. May ve might, not ile birleşmezler, ayrı yazılırlar.

Bu modal’da dikkat edilmesi gereken hususlardan biri “
maybe” ile “may be” nin karıştırılmamasıdır. Maybe (birleşik yazılan ) bir edattır ve “ belki ” anlamına gelir.

Maybe it will rain tomorrow’ cümlesinde olduğu gibi.

Fakat “may be” (ayrı yazılan) ise yardımcı fiil olan “may” ile esas fiil olan be ‘nin yanyana gelmesidir.

Olga may be ill” cümlesinde olduğu gibi.
Diğer bir husus ise, kibarca bir şey isterken özne ‘I ‘dır, kesinlikle ‘you ‘olmaz. Örneğin:

CORRECT : May I please open the door ?

INCORRECT : May you please open the door ?

MAY” ile ilgili yukarıdaki açıklamalardan sonra şimdide aşağıda bu modal ile ilgili örnekleri görelim:

1- Permission (present or future) (İzin isteme): 
- You may turn on the radio if you want to.

— İsterseniz radyoyu açabilirsiniz.

- May I sit next to you?

— Yanınıza oturabilir miyim?

2- Doubt and possibility (Şüphe ya da ihtimal):

- I may get a good mark in the English exam, but I am not sure.

— İngilizce sınavından iyi not alabilirim, fakat emin değilim.

- The road is wet. Our car may slip.

— Yol ıslak, arabamız kayabilir.

3- Purpose(Amaç):
- I buy a ticket for the theatre beforehand so that I may sit

near the stage.

— Sahneye yakın oturabileyim diye bileti önceden alırım.

4- Expresses past possibility and a little present possibility with

“may have + past participle” (Geçmişdeki ihtimal):
A-You may have forgotten to lock the door

(=It is possible that you have forgotten to lock the door.)

— Kapıyı kilitlemeyi unutmuş olabilirsin.

B- Your father may have seen you smoking just now

(=It is possible that your father has seen you smoking

just now.)

—Az önce baban senin sigara içtiğini görmüş olabilir.
C-
 They may have moved to another house YESTERDAY

(=It is possible that they moved to another house

yesterday.)

— Onlar dün başka bir eve taşınmış olabilirler.
D-
 They may have bought a house last year.

— Geçen yıl bir ev satın almış olabilirler.

    Örneklerde görüldüğü gibi “may have + past participle” geçmişle ilgili bir olasılık belirtir. Bu tür anlatımlarda zaman zarfı kullanılabilir (B,C,D), ya da kullanılmayabilir (A). Present perfect tense’de kesinlikle kullanılmayan yesterday, last year, vb. gibi zaman zarfları bu anlatımlarda kullanılabilir.
 

MIGHT

Might” hakkında genel bilgi “May” bölümünde verilmişti. Bundan dolayı “might” ile ilgili örneklere bir göz atalım:

1- Permission referring to the past (as the past of MAY)

("May"in Past hali olarak geçmişte izin verme ya da isteme): 

- Our teacher told us we 
might go out when the bell rang.

— Öğretmenimiz zil çaldığında dışarı çıka
bileceğimizi söyledi.

2- Wishes referring to the past (Dilek bildirir): 

- I hoped you 
might pass your class.

— Sınıfını geçmeni 
dilemiştim.

3- Doubt and weak possibility referring to the future

(Şüphe ya da zayıf ihtimal bildirir): 

- You 
might miss the train because you are a little late. 

(There is more doubt.)

- Biraz geciktiğin için treni kaçıra
bilirsin.

- I 
might come again.

— Yine gele
bilirim ( ama belki de gelmeyebilirim.)


4- Purpose (Amaç bildirir): 

- He attended an English course in order that he 
might learn English well.

— İngilizceyi iyice öğrene
bilmek için İngilizce kurslarına devam etti.

5- More polite request for permission (very formal and uncommon)

(Çok kibar istek belirtme ya da izin isteme ya da verme):

Might I read your newspaper?

- Gazetenizi okuya
bilir miyim?

6- Expresses doubtful or unfulfilled past with 
might have + past participle

(Şüpheli ya da geçmişte gerçekleşmemiş eylemler): 

- He didn’t come to school yesterday. He 
might have been ill. 

(But I am not sure.)

— Dün okula gelmedi. Herhalde hastadır/hasta olmuş ola
bilir

(Fakat emin değilim.)

- You 
might have hurt him, but you didn’t.

— Onu incite
bilirdin/yaralayabilirdin.

- They 
might have come by bus.

— Otobüsle gele
bilirlerdi.


      Gelecek zamanın (Simple Future Tense) yardımcı fiili olması yanında "modal" olarak da kullanılan "will" kibar bir şekilde soru sormak (polite question), bir yardım istemek veya işbirliği önermek (help or cooperation) için kullanılır, yerine göre isteklilik, vaad ifade eder. “Will youwould youcould you, ve can you” ile temelde aynı anlama sahiptir fakat can’in kullanımı diğerlerine göre daha az resmi (formal)’dir.

Bu konu ile ilgili aşağıdaki örnekleri inceleyelim. 

1- For planned events (Planlanmış durumlar):

- They will come tomorrow.
- Yarın gelecekler.

- The wedding party will begin at nine o’clock.
- Düğün yarın dokuzda başlayacak.

2- Willingness (isteklilik) and promise (söz verme):

- I will write the letter soon.
- Mektubu hemen yazacağım. – (WILLINGNESS)

- I will do it as you want.
- Onu istediğin gibi yapacağım. – (PROMISE)

3- Polite invitation and offers (Kibarca davet veya öneri):

- Will you dance with me?
- Benimle dans eder misiniz?

- Will you have some more sugar?
- Biraz daha şeker alır mısınız?

4- Polite request and orders (Kibarca talep bildirme):

- Will you go out, please?
- Lütfen dışarı çıkar mısınız?

5- Orders insisting angrily (Israrlı ve kızgın bir şekilde emretme):
- Go out!
- Dışarı çık!

- Will you go out!
- Dışarı çıkar mısınız!

- Go out, will you!
- Dışarı çıkın, olur mu! 

Örneklerde görüldüğü gibi ısrar belirten bir emir cümlesi “
WILL” ile yapılabilir. Bu tür emir cümleleri yazıldığında sonuna ünlem işareti ( ! ) konur.


WOULD 

1- More polite requests and invitation (Çok kibar istek ya da davet bildirir): 

- Would you please move aside?
- Lütfen kenara çekilir misiniz?

- Would you please open the door?
- Lütfen kapıyı açar mısınız?

- Would you like to eat a sandwich?
- Sandviç yemek ister misiniz?

- Would you like some coffee?
- Biraz kahve ister misiniz?

- I would like to eat banana.
- Muz yemek istiyorum.

2- Past habits or repeated actions in the past (Geçmişdeki alışkanlıklar ya da tekrarlanan eylemler):

- I would play with cats when I was a child.
- Çocukken kedilerle oynardım.

3- Unreality in conditional sentences (Şart cümlelerinde):

PRESENT


- What would you do if you were Prime Minister?
- Başbakan olsanız ne yapardınız?

PAST:


- If he hadn’t been ill he would have come.
- Eğer hasta olmasaydı gelirdi.

4- Past refusals by using “wouldn’t”(Gemişde reddedilen eylemlerde)

- Ali didn’t go to the cinema because his father wouldn’t let him.
- Ali babası izin vermediği için sinemaya gitmedi.

5- Willingness or determination in reported speech (Dolaylı anlatımlarda):

- He said, ‘I will go to Ankara tomorrow’.
- O, yarın Ankara’ya gideceğim dedi.

- He said he would fly to Ankara the next day.
- Yarın uçakla Ankara’ya gideceğini söyledi.

6- Preference with would rather, would sooner, would prefer (tercih bildirme): 

Would rather:


- I would rather die than yield to the enemy.
- Ölmeyi düşmana teslim olmaya tercih ederim.

Would sooner:

- I would sooner eat something sweet than sour.
- Tatlıyı ekşiye tercih ederim.

Would prefer: 

- I would prefer to take the subway. 
- Metroya binmeyi tercih ederim.

modals Rating: 4.5 Diposkan Oleh: egotabu

0 yorum:

Yorum Gönder